Mağduru Oynama! Hayatın Senin Elinde

 HAYATININ YAZGISI!

Yazdığım bir yazıdan buraya bir şeyler aktarmak istiyorum. Biraz uzun giriş olacak ama önemli olduğu için açıklama yapacağım ve senin şu anda bulunduğun durum; sistemin bizi getirdiği ve yapman gerekenleri anlamak için elzem olduğunu düşünüyorum.

Herkes bilir, benim tarihte sevdiğim, yakından incelediğim 4 lider var: Cengiz Han, Emir Timur, Fatih Sultan Mehmet ve Mustafa Kemal Atatürk. Hepsini severim, ilgiyle hayatlarını okudum, bir çok kitap okudum ve okurum. Bunların dışında Putin'den Napolyon'da, Büyük Petro'dan dünyanın gelmiş geçmiş en iyi askeri (komutanı, mareşalı!) Subutay'a birçok insanı da severim, saygım vardır ama bu 4'ünü ayı severim.

Ben 11 yaşımda programlamaya başladım ve 16 yaşımda politik kitaplar okumaya başladım. Türkiye o dönemde de siyasi krizler yaşıyordu, Cumhuriyet mitingleri yapılıyordu, okuduğum nice önemli ve biligli insanlar ise hapislere atılmaya başladı. Politikaya merak salmmış, girmek istemiş fakat 1980 dönemlerini gören ailemin korkması nedeniyle engellenmiştim. Daha sonra üniversiteye gitmemek istedim ve şirket kurmak istedim, yine engellendim. ZORLA, nefret ederek üniversiteye gittim. 14 programlama dilinde projeler yaptığım halde ve günümüzdeki Siri vb sesli asistanların çoookk ilkel bir hali olan yazılı cevap veren Tarcanbot'u 2006-2007'de geliştirdiğim halde (ki bunu geliştirip satacaktım, belki geliştirsem Apple, Google vs alabilirdi), üniversiteye gittim, beğenmedim, hocaları sevmedim, istemiyorum dedim. İlk dönem bunu dememe rağmen yine baskıyla devam ettim. 3 yıl boşuna okuduktan sonra rest çektim, ya dönüyorum ya bölüm değiştireceğim dediğimde nihayet ikna ettim. Uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimini bitirdim. Kıbrıs'ta okudum. Hazırlık şu bu dahil 8 yılımı kaybettim! Hâlâ diplomamı almadım, istedikleri yere sokabilirler. 





O dönemde kırmızı hap, Andrew Tate, maskülen anlayış (sizin anladığınız şekilde ecnebicesiyle mindset) falan olmadığı gibi; elimden tutan, beni destekleyecek büyüklerim de yoktu. Haliyle en fazla 3-4 ay direnebiliyor, hergün kavga dövüş devam ediyor sonra "akademisyen annem, mühendis babam, öğretmen dayım" dahil olmak üzere bütün ailem yanılamaz herhalde diyerek istediklerini yaparak (hiç eveleyip gevelemeyeceğim), hayatımı siktim. Bu size ders olsun. Yapacağım her şeyde EN AZ 10 yıl geri attım.

Şunu da dipnot olarak vereyim, annem ve babam, ben 15 aylıkken boşanmış. Dedemlerde büyüdüm. Dedem çok iyi bir aile babasıydı. Bir ara benim için yeniden evlendiler ama 3,5 yıl sonunda boşandılar. Dedem çok iyi aile babası ve şimdiye kadar tanıdığım en iyi insandı. Fakat bir baba gibi olmuyor. Bunu özelikle anlatıyorum ve bu yazıyı özellikle yazıyorum ki yarın öbürgün ayrılsanız dahi çocuklarınızı bırakmayın!

Şimdi gelelim konuyla bağlantısına...

***

Cengiz Han'ı neden seviyorum? Blogda (emrecetinizleti.blogspot.com) detaylıca anlattım ancak; babası boyun lideri, zehirleniyor. Sonra ailesinin mallarını yağmalıyorlar. Çocuğu öldürecekler ama büyük değil, sonra aile daha kuzeye çok soğuk ve yaşamın zor olduğu yere kaçıyor. Burada çok zor şartlarda büyüyor. Ardından esir ediliyor, köle oluyor. Bunlardan da kurtuluyor ve arkadaşı Camuka ve küçükken seçtiği Börte'nin ailesinin gücüyle savaşmaya başlıyor, boyları tek tek yeniyor, birleşiyorlar. SIFIRDAN, boylar halinde yaşayan toplulukları birleştirip imparatorluk kuruyor. Ordu yok, kuruyor. Devlet yok, kuruyor. Devlet teşkilatı yok, yapıyor. Devltin yazısı yok, yendikleri Uygurların yazısını alıyor. Dünyanın en büyük imparatorluğunu kuruyor. Ticarete ve din adamlarına önem veriyor, dokunulmazlıklarını sağlıyor ve Doğu ile Batı birbirini tanıyor. SIFIRDAN bunları yapıyor. Bu yüzden inanılmaz saygım vardır. Bu aamın yaptığını dünyada yapan başka bir insan yok! SIFIRDAN....


Emir Timur, tam bir askerî dehâ. Osmanlının uzun süredir düşüremediği İzmir'i birkaç günde alıyor. Katıldığı hiçbir savaşı kaybetmiyor. İlk kez fil görüyor, hemen düşünüyor ve çare üretiyor (youtube'da Celal hoca anlatır, dinleyin). Muazzam biri.

Fakat benim vizyon açısından örnek aldığım 2 lider var ki Atatürk'ü anlamak için de Fatih Sultan Mehmed'i okumak, anlamak ŞART! Adam, hem bilim hem sanatla uğraşıyor. İkisi olmadan olmaz, söyledim, yazdım nedenlerini. Türkçe, Slavca, Yunanca, Arapça, Farsça, Latince, İbranice, Keldanice ve İtalyanca biliyor, 8 dil! Şimdi siz ikinci dili öğrenirken kıvranıyorsunuz değil mi? Bu da değil, dinler tarihi, insanlık tarihi, çevresindeki ülkelerin tarihi... Hepsini biliyor.

Osmanlıyı imparatorluk yapan adam, Fatih Sultan Mehmed'dir. Tuna'dan Fırat'a benim core bölgem yani ana bölgem olacak diyor. Bugün Balkan kültürü dünyanın en güçlü kültürlerinden birisi ve Fatih'in vizyonudur. Adam İstanbul'u alıyor, bedestan yapıyor, etrafına devam ediyorlar ve Kapalı Çarşı oluyor. Topkapı Sarayını yine Fatih yaptırıyor... İstanbul'da nereye el atsam, Osmanlının en önemli temellerini araştırsam; altından öyle ya da böyle Fatih Sultan Mehmed çıkıyor. 

Türkiye'de ya Fatih ya Atatürk diyen geri zekâlılar var. Aynı gerizekâlılar Osmanlının yıkıldığını düşünüyor ama sadece Anayasa'da bir madde ile rejimin değiştirinin farkında değil; devlet aynı devlet, asker aynı asker, halk aynı halk. reformlarla yüzlerce yıl geri kalmışlık gideriliyor. Osmanlı'dan Türkiye'ye kalan sadece 4 fabrika var: Hereke İpek Dokuma, Feshane Yün İplik, Bakırköy Bez ve Beykoz Deri. Anadoluya gidin, eserlere bakın. MiniaTürk'e gidin en basitinden; orada bol bol Alâeddin Keykubad eserleri göreceksiniz, Selçuklu. Osmanlı ise Balkanlara yatırım yapmış. Bunları anlatmıyorlar.

Neyse, Atatürk'ü anlamak için Fatih Sultan Mehmed'i okumak, anlamak ŞART! Atatürk'ün vizyonu da aynı Fatih Sultan Mehmed'in vizyonu gibidir, onu çok iyi anlamıştır. Üzerine Napolyon'un yaptıkları ve başarısızlıkları ile Fransız devrimindeki sorunları çok iyi analiz etmiş ve bunları tekrarlamamıştır. Yani Fatih'ten Atatürk'e, büyük liderler; diğer liderlerin yaptıklarını ve olaylarını bilir, okur.

SENİN DURUMUN NEDİR?

Şimdi konunun özüne dönelim. Her ergen gibi ben de dünyayı değiştireceğimi, en iyisi olduğumu, her şeyi iyi yapacağımı bilirdim. 11-12 yaşından itibaren böyle düşündüm. 20'li yaşlarda böyle olacağını düşünüyordum. 30'dan itibaren ise yaptığım yanlışları görmeye başladım. Belki savaş ve yönetim oyunları oynamışsınızdır. Buralarda belirli bir gücünüz vardır, her şeyi tam yapamazsınız. Bir şeyi yapsanız diğer şeyi yapamıyorsunuz. Belirli gücünüz var ve etkin kullanmak zorundasınız. Tam bir savaş gibi.. Gerçekte de böyle, sayın ve gücün az olabilir ama doğru noktayı doğru şekilde vurduğunda, savaşın seyri değişebilir. 

Günümüzde üniversite okuyan mezunların hepsi her işi en iyi şekilde yaptığını iddia ediyor ve yapamdığını anlatamıyorsunuz. Özgüven iyi, ancak altı dolmazsa kötü.

Hayatınız açısından bazı şeyleri göstermek istiyorum, hepinize ders olması açısından:

***

Cengiz Han'ın babası boyun lideriydi. Savaşı ve askeriliği gördü, öğrendi. Birlikte savaşlara katıldı, mücadeleci ruha erişti. Bu sırada Camuka gibi arkadaşlar edindi. Börte'nin ailesi de güçlüydü. Bunları kullandı, babasının intikamını altı, güçlendi...

Benim babamın bana öğrettiği en önemli şey araba sürmekti. 4 yaşında direksiyona geçtim, 11 yaşımda kendi başıma sürüyordum. O dönemde bu şartlar olsaydı, şu an yarış pilotuydum. Yüzmeyi istediğim için anneme söyledi (annem başka spora göndermek istiyordu), girdim ve 1 yıl içerisinde Eskişehir'de derecelerim oldu ve 4 madalya kazandım.

Yani bir çocuğa ne öğrettiğin, ne kadar erken yaşta başlattığın ÇOK ÖNEMLİ! Bu yüzden 11-12 yaşlarında çocuğuna ticareti öğreten babaların önemi büyük, bu yüzden bu çocuklar zengin oluyor. 30'undan sonra yapılacak ticarette zorlanırsın.

Napolyon'un babası diplomat ve avukat idi, Korsika Fransızlar tarafından işgal edilince, onların tarafına geçti. Para ve güç kazandı, çocuğunu böylece askerî okulda okuttu.

Fatih Sultan Mehmed'e gelmiyorum bile... 4 yaşında eğitim almaya başlayan; savaş, mühendislik, dil, ilim (dinî) vs nice şeyi öğrenen 11 yaşında Manisa sancakbeyi olan birinden bahsediyoruz... Daha anlatmama gerek var mı?

Atatürk ise 26 yaşında yüzbaşı (şu an benim yaşıtımdakiler yani 35-36 yaşındakiler yüzbaşı oluyor), 30'unda binbaşı, 32'sinde Sofya ataşesi, 33'ünde binbaşı, 34'ünde yarbaylık, 35'inde Anafartalar komutanıydı. Çanakkale'de Atatürk YARBAY idi. Yani günümüzde 300 ilâ 1.300 kişilik birliği yönetir yarbay. Adama 20 bin kişilik, TÜMGENERAL ya da KORGENERAL yönetiminde olacak birliği emanet ettiler. Limon von Sander ile konuşmasını okuyabilirsiniz. Elbette hepsini bileğinin hakkıyla aldı ve üstesinden geldi.

Belki evde otururken oynadığınız oyunların etkisiyle "ne var yaa" diyebilirsiniz. 6-7 kişilik şirketi yönetiyoruz ve askerde 3 ay boyunca revirin çavuşu ve yazıcısıydım. İnsanları yönetmek, 10 kişiyi bile yönetmek ne kadar zor göreceksiniz. Çok iyi niyetli olmamanız gerektiği gibi acımasız da olamazsınız. Dengeyi bulmak gerek. Bu sadece insanî yönü. Diğer taraftan görevlendirme, kontrol, sorumluluklar vs... 20 bin kişi diyoruz arkadaşlar! İnşallah günün birinde 5-10 kişiden başlayarak birilerini yönetmeye başlarsınız, ne dediğimi anlayacasınız.

**


Kendime dönüyorum

Ben 26 yaşımda üniversitedeydim. Atatürk'ün yüzbaşı olduğu yaşta. Eşim, dostum, askerde tanıdıklarım yaşlaşık 34-35 yaşında yüzbaşı oluyor. O dönemde savaş ve başarılara göre rütbe atlanıyor. Buralardan analiz edin. 

Dün bir kitap okudum, Atatürk, kışın aylarca öğretmenlerin maaşını alamadığını söylemesi üzerine baknaları çağırıyor ve "paşam yollar kapalıdır kar" vs deyince anlaışdı biz gidip hem yolu açacağız hem de durumu öğreneceğiz diyerek sabahın köründe konvoyla yola çıkıyorlar. ARabalar saplanıyor, muazzam kış var. Sonra bir köye sığınıyorlar ama kahvehane sahibi odun stoklamamış. Bir sürü olay, orada bir anısını anlatıyor; askerî okulda okurken, sobalar yanmıyormuş ve arkadaşları her yere şikayet etmesine rağmen, bir türlü çözüm bulamayınca, okul müdürüyle konuşmak için Mustafa Kemal'i destekliyor. Burası önemli, çünkü Atatürk'ün görev alan, insanlarla konuşmayı bilen bir adam olduğu anlamına gelir. Tarih ve başarılar, atılgan insanları sever; pısırıkları değil! Bir daha kızla konuşmaya çekindiğinizde ya da içinizden geçen bir şeyi yapmaya çekindiğinizde umarım hatırlarsınız. Öyle köşede "bana ne" der gibi omuz silkip pısırık olmayın. 

Konuya geri dönersek, müdürün yanına gidiyor ve anlatıyor. Bre zındıklar, siz yüce efendimizin hizmetlerini nasıl görmezden gelirsiniz, dizinize dursun falan diye kalayı basıyor. Tek sorun var, müdürün soba cayır cayır yanıyor ve müdür sıcakta terlemiş, yakasını bile açmış. Yanındakilere, "anlaşılan Ankara'da biz de XX paşa(müdür) gibi olduk" diye sitem ediyor. Bu, hepimizin kulağına küpe olması gereken bir durum bence.


Dönüp hayatıma bakıyorum:

Haliyle babamdan savaşı öğrenemedim. Bir kabile lideri değildi. Askerî okula girmek istedim, 1 gün önce annem ve babam kavga ettiler (saçma salak mevzu) ve 3 doğru yapsam ya da asker akrabamızı yazsam Kuleli'ye girecekken kaçırdım. Nasip değilmiş ama Atatürk gibi askerî okulda yönetimi, siyaseti, diplomasiyi falan öğrenemedim ve daha sonra orduda halkı, insanları yönetmeyi öğrenemedim. Dediğim gibi nasip değilmiş.

Ailemin baskı ve zorlamasıyla bilgisayar mühendisliğine gittim, mücadele edip şirket açamadım. Bunları da suçlamak için analtmıyorum. O dönemde ne büyüklerimiz vardı ne de Andrew Tate, kırmızı hap, maskülen anlayış vs vs vardı. Keşke benim gibi birileri bunu yapsaydı, ben okuyup diretseydim. Erkek adam suçlamamalı, suçlamıyorum da ailemi. Elbette suçlamaya başlasak kadın gibi aileyi, eğitim sistemini, öğretmenleri, doktorları, muhalefet ve iktidarı, komşuları, kaynanayı, kardeşleri... Her şeyi ve herkesi suçlarız. Bu kadın davranışı, erkek ise sorumluluk almalı. Benim eksikliğimden mücadele edemedim. Fakat AİLEMLE MÜCADELE EDEREK sonunda bilgisayar mühendisliğinden uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi bölümüne geçtim ve orada sadece derslerle de kalmayarak, zaten uzun süredir okuduğum kitaplar ve liderlerin hayatını öğrenerek, biyografileri okuyarak; şirket vasıtasıyla güçlü insanlarla bağ kurup onları gözlemlemeye çalışarak kendimi geliştirmeye çalıştım ve hâlâ çalışıyorum. 

Benim 35 yaşında olduğum noktayı bu insanlar DOĞAL OLARAK 20'li yaşların başında edinmişti. Yönettiler, eğitim aldılar. İnsanları yönettiler. Ben bu adamlarla yarışamam. Hele hele özellikle bazı hareketlerle birlikte erkekleri hadım ettiler, bunu anlatmaya çalışıyoruz zaten. Susturdular, kadınsılaştırdılar. Güçlü, mücadeleci, sert falan olmak; ilkel, maço, iğrenç adam olmaktı. Şimdi erkekler buna dönmüşken kadınlar ise "erkek yok" demeye başladı. Neden acaba?

Sen genç kardeşim; şanslısın, uyandın, bazı çocuklar da Andrew vs ile uyandı ama bizim nesilleri mahvettiler. Sadece spor, para değil; yönetim, çevre edinme, bu insanları kullanma da önemli. Bunlar olmadan ilerleyemez, gelişemez, toparlayamazsın. Andrew mesela, kitap okumayı sevmiyorum diyor ama Tristan, Napolyon'un filminden sonra filmdeki yanlışları söylüyor. Ya belgesel izliyor, ya bir şey yapıyor. Yani büyük insanları ve başarılarını bilmek ŞART. Osman Paşa da (Pamukoğlu) biyografilerin önemine sık sık vurgu yapıyor. İyi lider bunları okumalı diyor.

Fakat kendinize karşı bazı konularda acımasız olmak ve objektif bakmak ZORUNDASINIZ! Bir hayal aleminde yaşamayın. 30 yaşından sonra bazı şeyleri değiştirmek zor, ancak 15-16 yaşlarda geleceğe şekil vermek kolay. Cengiz Han döneminde olduğunu düşün. 16-17 yaşında savaşlara götürürlerdi. Şimdi üniversiteden 25'inde mezun oluyorsun. Eskiler daha iyi yetiştiriliyordu. Cesur, atılgan, vizyoner idi. Şimdi boş bir özgüven mevcut. Google'a yazınca cevap almayı, kendi başarısı sanıyor. Yakında yapay zekâ tarafından işinden de edilecek. Ancak nasıl bir yanlış yaptığını 30'lu yaşlarda öğrendiğinde ise ağır psikolojik bunalıma girecek. Bunlardan kurtulmak için spor yapmak, mücadeleci ruha kavuşmak, kendine karşı acımasız olmak, sürekli kendini geliştirmeye çalışmak önemlidir. Maskülen anlayış ŞART.

Günümüzde bu kadar imkân varken, teknoloji varken, her şey varken; biz sadece tembelliğe yöneliyoruz. Rahat, insanların götüne batar... İnsanoğlunun en kolay, en rahat, en sakin, en güzel dönemindeyiz ama kimse sorsam "hayat çok zor". HADİ YAA... Ne yaptın dünya savaşı mı gördün? İç savaş mı gördün? Boyunu katlettiler, kadınlarınızı köle mi yaptılar? Yunan askeri basıp, ailendeki kadınlara tecavüz mü etti? Darbe mi gördün? 20 yaşında okuldan gelince oyun açıyorsun, annen ise yaptığı keki sana getiriyor. Hayat nasıl zor olabilir?


***

Hepsinin dışında, son olarak vurgulamak istediğim şey BAĞLANTILAR BAĞLANTILAR BAĞLANTILAR...

Herkesi tanıyorum demek mesele değil. Atatürk'ün hayatında kimleri tanıdığına bakın. Hangi insanları bildiğine. Ben bunu bizzat Yılmaz Büyükerşen'de gördüm. Üniversite dolayısıyla ve sonra politika; BM'den NATO'ya, başka üniversitelerden sanatçılara, adamın bağlantıları muazzamdı. Her birini de iyi şekilde kullanmayı bildi. Atatürk'ün bu bağlantıları nasıl kullandığını tahmin edebiliyorum.

Bütün bunlara rağmen hiçbir şey için geç değil. Atatürk, Samsun'a çıktığında 38 yaşınaydı ve ordu müfettişi olarak Padişah'ın adına oradaki düzeni ağlamak için gönderildi. Muazzam yetkilerle. Erzurum Kongresini Atatürk yapmadı, Vilayet-i Şarkiyye Osmaniyye Milliye Cemiyeti ile Trabzon Müdafa-i Hukuku Milliye Cemiyetinin düzenlediği kongredir ve Atatürk'ü istemediler. Bahaneler öne sürüldü... Hepsinin üstesinden geldi, örgütlendi. Atatürk'ün basın ile ilişkilerini görüyorum, müthiş bir dehâ. Adım adım ne yapılması gerekiyorsa yapılıyor. Siz, bütün kapıların açıldığını sanıyorsunuz ancak İstanbul'a geldiğinde suikastler devam ediyor. Atatürk'ün annesi dini eğitim istiyor. O zaman bir başlıyor mücadelesi, hayatının sonuna kadar devam. Yeri geliyor İstanbul hükûmetiyle, yeri geliyor düşmanla, yeri geliyor kendi arkadaşlarıyla (viyonları yetmiyor adamların, günlükleri okuyun), yeri geliyor suikastçilerle... Yeri geliyor Irak için uğraşırken gerici ve bölücü isyancılarla, yeri geliyor millet vekilleriyle; yeri geliyor kadınlarla, yeri geliyor hastalıkla...


Küçük yaşta difteri ve kuş palazı (kardeşleri vefaat etti)

Kanastır Askerî Lisesinde sıtma

1911 Trablusgarb'da gözüne kireç taşı düştü ve sol gözünde kalıcı görme hasarı bıraktı

1917'de sıtma, aynı yıl böbrek rahatsızlığı

1926'da çocukluğundan beri yaşadığı kulak egzaması, iltihap (ağrı ve acıyı düşünün)

1919'da tekrar sıtmalanıyor, sık sık sıtma geçiriyor

1921'de cepheye inerken at kendisini atıyor, 3 kaburga kemiği kırılıyor

1923'ye Cumhuriyet ilan ettiken sonra kalp krizi geçiriyor, iki gün sonra yine... Yaş: 42

1927'de üçüncü kalp krizi

1936'da zattürre

1938'de siroz


***


Atatürk gibi Cengiz Han'ın yaşadıklarına da bir bakarsak...

Ya da liderleri geçtim, bu dönemlerde ve dünya savaşlarındaki erkeklerin durumuna...

Oturup kendinize bakınız; istediğiniz Nike ayakkabı, iPhone telefon, oyun bilgisayarı ve deli gibi tüketim çılgınlığı... Karşılığı nedir? Porno bağımlılığı, 4 saat ekran süresi, günde 6 saat bilgisayar... Cahil, kültürsüz müzikler; dünya tarihi, sanat, bilimden bihaber yaşamak. Rüzgar nereye eserse oraya. Spor yok, kendine dikkat etmek yok, kendini geliştirmek yok, okumak yok, çevre kurmak yok, götünü kaldırmak yok. Ve diyorsunuz ki hayat zor. Hem de 100 bin yıllık modern insanlık tarihinin olabildiği en dönemde! Hastalıklara çözüm var, güvendeyiz, teknoloji var, eğlence var... Her şey var ve gerçekten hayatın zor olduğunu mu düşünüyorsun?


YA Bİ SİKTİR GİT!


Önünde iki yol var; masallarla, mağduru oynayarak herkese ve her şeye bahane bulmak ya da bir erkek gibi gerekeni yapmak. Aileniz, mevcut durumunuz istediğiniz gibi olmayabilir, sizi doğru düzgün yetiştirememiş olabilir. Yapacak bir şey yok. Elinizde değildi. Elinizde olan şey kendinizi geliştirmek. Ve doğru düzgün bir aile kurmak, düzgün çocuklar yetiştirmek.


Bunun için UĞRAŞACAKSINIZ ve başaracaksınız.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Erkeğin Öğrenmesi Gereken 100 Şey - Sorumluluk Almayı Bilin!

Feminizm Maskülenizm: Toplumu Kim Neden Bu Hale Getirdi?