Kafanızı Toparlayın Yapacağınız İşi Bulun

 Gençler ödevler geldi,


Ödevlerin bir amacı vardı. Öncelikle hayallerinizi olgunlaştırıp elle tutulur hale getirmeniz. Sonrasında onlara nasıl ulaşacağınız açısından bir yol çizebilmeniz. 


İkinci amaç, ödevleri yazan arkadaşları not alıyoruz. Hayata dair ne yapacağını bilen arkadaşlar var, bu arkadaşları belirledik. Elçi, arka plânda devam diyor. Elçi asla bitmez. Bu arkadaşları alacağız. İlerleyen süreçlerde de farklı projelerle yükselerek gelecek. Henüz herkese açık değil...


Ödevlerde gördüğüm en büyük sorun, hayallere ulaşım konusundaki problem. "Bir şekilde" ulaşabileceğinizi düşünüyorsunuz. Örneğin ticaret diyenler çoğunlukta. Doğru, yüksek hedeflere memur, asgari ücretle çalışan şekilde ulaşamazsınız. Ancak hangi ticaret? Nasıl? Burada büyük boşluklar var ve kısaca bir yazı yazmak istedim.


**


İki iş modeli önemli B2B ve B2C deniyor. Ecnebice "business to business" ve "business to (2) consumer" demek. Ne demek yani? Tüketiciye mi yoksa iş yapanlara mı satacaksınız? Bu işin kilit noktası. 


Örnek vermem gerekirse; sabun, çanta, oyuncak vb şeyleri shopify vb şekilde (ya da geleneksel yollarla) instagram pazarlaması ile tüketiciye satacaksınız, B2C oluyor. Okunuşu (bi tu si). 


B2B'ye (okunuşu bi tu bi) örnek vermem gerekirse, sıfırdan içinde bulunduğum bir proje ile örnek vereyim (Türkiye'den): Coca Cola için hammadde satacak büyük tesis... Dünya çapında, sertifikaları tam (her yerde kabul görüyor). 


Şimdi size kısaca farklarını anlatayım; tüketiciye satarsanız, tek tek tüketicilere ulaşacaksınız, iyi reklam olmalı, ürünü iyi anlatacaksınız vs vs.. Ürün iyi olacak, tüketiciler memnun kalacak, tekrar alacaklar. Uzun süreçte para kazanabilirsiniz.


Firmalara satacaksanız bunlar toplu üretim, hammadde vb bir sürü şey olabilir. Örneğin orduya kumanya, bot vb... Burada ihaleler var, hadi devlet işini geçtim özel sektöre çalışıyorsunuz burada da sertifika ve rekabet yine devreye giriyor.


Türklerin beceremediği şey bu sertifika meselesi. Sertifika nedir? Belirli alanlardaki kalitesini ve içeriğini gösteren testlerdir. Standardize edilir. Mesela aktardan aldığınız otlar ile, bir ilaç firmasının geliştirdiği besin takviyesi aynı değildir (işini düzgün yapan, olması gerektiği gibi yapandan bahsediyorum). Çünkü otlar ve bu tür şeyler alınır, standardize edilir. Her ölçeğinde belirli limitten belirli içerik olur. 


Bunu hiç bilmeyene anlatmak için şöyle örnek vereyim: ekmek neyle yapılır? Un, su, maya, şeker ve tuz değil mi? Ee neden bu kadar farklı ekmek tadı oluyor? Bütün bu maddelerin, cinsi, miktarı önemli. Yüzde kaç? Sen her ekmeği aldığında, %60'ı un %30'u su (sallıyorum) şeklinde size sertifika veriyorum ve bunu testlerle yapıyorum. Şu kadar sıcaklıkta, bu kadar süre tutuldu vb diye hepsi belirli ve her ekmek aldığınızda sapma payıyla benzer oranlar alıyorsunuz. Böyle düşünebilirsiniz. 


Ee neden tatlar farklı? Orada da formülasyon giriyor. Kaç dakika karıştırılacak, ne zaman tuz, un akacak, hangi fırında (odun fırını vs), kaç derece pişecek? Hatta ve hatta, aldığınız hammaddelerin kalitesi ve sertifikası önemli. "X cins, şu şu şu ilaçlar kullanılmış buğdaydan elde edilmiş un".


**


İşte bu testler, sertifikalar önemlidir. Bizde insanlar örneğin salça alacağı zaman Tat, Tukaş, Öncü gibi marka olmasına bakıyor. Fakat yabancıların baktığı şey sertifikalar. Hangi oranda likopen var mesela? Avrupa ve Amerikalı firmalara büyük miktarda mal satacaksanız bu tür sertifika ve testleri sağlamanız gerekiyor.


Tekrar konuya dönelim; firmalara bunları satmak için üretimde, hammadde alımında, sertifikaları tutmak ve üretim sonrası testler yaparak sertifikalar sağlamak zorundasınız. GMP denilen iyi üretim uygulamaları var (farklı alanlarda değişir), bu koşulları sağlayıp, uluslararası örgütten gelip denetleyip, sertifika almak zorundasınız. Bunların hepsi zor.


Bunların haricinde 5 litrelik de yapsanız 1 seri üretim 500 tonluk yapsanız da bir seri üretim. Bunların testleri de aynı miktar. Dolayısıyla 5 litreden milyonlarca üretim yaptığınızı düşünürseniz, 500 tonluktan 1 tane yapıyorsunuz. Testlere girerseniz, milyonlarca test, kit, uğraş, diğerinde bir tane.


Haliyle yatırım yaparken büyük şekilde yapmak, henüz inşa aşamasında ürünleri kime satacağınız ile ilgili görüşmeleri yapmak size avantaj kazandıracak.


Bu yüzden hiç bilmeyen için B2B zordur ancak anlaşmaları bir kez yapıp, kaliteyi korursanız; uzun yıllar size sağlam paralar akacaktır. Tabii başlangıç için ciddi miktarda da sermayeye gerek var.


Diğer yandan B2C için dropshipping vb şeyler ile hızlıca satış yapabilirsiniz, yavaş yavaş büyütebilirsinz ama marka oluşturmak, reklam, pazarlama için uğraşmanız gerekecektir. Tekrar diyorum; Avrupa ve Amerikalılara satacaksanız, burada aldığınız hammaddelerin sertifikalı olması (Hindistan ve Çin'den geliyor genelde, bizimkiler bunu bile beceremiyor) önemlidir. 


Size başka bir örnek vereyim. Ülseri tedavi eden şeylerden birisi damla sakızıdır. Bunu ağaçtan alıp direkt kullanamazsın. GMP'li ortamda, sertifikalarla (belirli maddeler, belirli ölçüde olacak ki sen ilaç dozu yap), alman gerekir. Bir ara bunun çalışmasını yaptık. Türkiye'de toz, ilaç kalite ya da gıda kalite BULAMADIK! Yurt dışından getirttik. Bizimkiler ağaçtan toplayıp eziyor falan ama ne GMP'li ortamda ne de sertifika verebiliyor. Yunan böyle yapmış. Adım gibi biliyorum, bizden de alıyordur. Bizdeki gibi yaparsan, şimdi baktım 75 gramı 200 lira civarı. Bir başka yerde 100 gramı 1000 lira. Fakat GMP ve sertifika ile ilaç/besin kalite üretirsen; şu an Çin'den baktım, 100 gramının bana gelişi yaklaşık 7.800 tl. Ki kalitesi nedir bilmiyorum, sertifika ne kadar verecekler bilmiyorum. Proformayı bulsam Yunanistan'dakini gösterecektim ama 450 Euro'ya almıştık o dönemde (100 gram).


Aradaki fark bu arkadaşlar. Sertifika, üretim vs vs...


***


Esas konumuza dönelim, bunları neden anlattım?


"Ben X aracına bineceğim" dedikten sonra "ticaret yaparım" diyorsanız, ne yapacaksınız? Bakın B2B ve B2C'yi bilmiyorsanız, öğrenmeniz gereken çok şey var. Ne yapacaksınız? Ne satacaksınız? Kime satacaksınız? Nasıl satacaksınız? Merdivenaltı üretim yapan çok yer gördüm. Kazanıyorlar da, ancak kısıtlı vizyon, kısıtlı öngörü... Asla yazdığınız şeylere ulaşamayacaklar. Ev alırlar, Passat vb araca da binerler ama o kadar. Demek ki vizyon değiştirmek, daha farklı düşünmek gerek.


Ürün mü satacaksınız? Ürününüzün benzerini satan, sizden daha ucuza getirip satan adamlar göreceksiniz. O halde "ucuzluk" asla bir kriter olmamalı. Kalite olabilir, nasıl kanıtlayacaksınız? Eğer standardize etmek, sertifika vb şeyleri ilk kez duyuyorsanız; öğrenmeniz gereken UZUNNNNN bir yol var demektir. Bunları biran önce öğrenin. 


Bize hammadde firmalarından gelip sunum yapan insanlar sürekli olarak bu sertifikalara vurgu yapıyorlardı. Üstelik Çin ve Hindistan'da çalışılan şeyler bize 3-4 yıl sonra, bazıları 10 yıl sonra geliyor. Örneğin annem Hindistan'da 3 ay hocalık yaptı, orada kurkumin (zerdeçal) çalışmaları yapılırken, 12 yıl sonra Türkiye'de ilk ürünler başlandı. Üzgünüm ama Türkiye, Hindistan'ın bile gerisinde. Hindistan'ın dahi orijinal ilacı varken bizim yok (hep jenerik, orijinallerin benzerini üretiyoruz).


Dolayısıyla Çin'i, Hindistan'ı takip etmek ya da alanınıza göre; örneğin dropshipping'de ve kozmetikte ürün açısından ABD'yi takip etmek size avantaj sağlayacak. 


Bunları hayallerinizi yıkmak değil, tam tersine daha sağlam temellere oturtmanızı sağlamak için anlatıyorum. Ne yapmak istiyorsunuz, ne satmak istiyorsunuz; kime, nasıl, nerede, neyle... Her şeyi belirlemeniz gerek ve hiçbir şekilde düşündüğünüz gibi gitmeyecek... Mark Zückerberg'in dediği gibi, bazı şeyleri yolda yaparsınız (sözü çevirip bugün atarım). Başlarken milyonlarca insanın facebook'a gireceğini bilmiyordu, ya da Whatsapp, İnstagram'ı alacağını... Başlangıçta hiçbir şey bilemezsiniz. Fakat başlamanız gerek.


Şu an G Vagon, Porsche paranız; 50 milyonluk malikanenizin parası dışarıda, insanların ceplerinde. Onları size vermeye ikna etmelisiniz. Ürünle, hizmetle, danışmanlıkla... Danışmanlık için bilgi ve deneyim gerek. Onu geçtim. Hangi ürün ve hangi hizmet vereceksiniz? İnsanlar para harcıyor.... Andrew Tate'in birkaç günlük vlogunda, 93 bin lira alkole para harcadığını yazmıştı.. Herkes para harcıyor, zenginler daha fazla para harcıyor... Siz doğru yerde durarak bu para yağmurunu nasıl yakalayacaksınız? Bunu düşünün. Zenginler aptal değildir, dolayısıyla ne düşündükleri, nasıl düşündükleri, neye ihtiyaçları olduklarını anlamanız gerek. Ancak böyle bir çevreye girerek anlayabilirsiniz. Dolayısıyla ZENGİN OLMALISINIZ! Nasıl? Bir şeyler satarak... 


Fakat satacağınız ürün, vereceğiniz hizmeti daha belirleyemediniz. Üstelik bu alanlarda nelere ihtiyaç var, bunları araştıramadınız değil mi? Üstelik, Gemini, ChatGPT gibi araçların olduğu ve yazdıktan birkaç saniye sonra pazar araştırmasını size verdiği bir yüzyılda bunları yapamadınız... Kafanızı toplayın.. 


Not: bütün bunlara rağmen işler istediğiniz gibi gitmeyebilir. Gitmeyecek de... Hangi zengin ilk işinde, ilk ürününde vurgun yaptı? Kaç tanesi bu durumu koruyabildi? Zengin olmadan önce, başarılı olmadan önce; başarısızlık ilacını tatmanız gerek... Başarısız olmanız gerek... Bunu nasıl yapacaksınız? 


Size abiniz olarak öneriyorum, 35 yaşında bir şeylere başlayayım derseniz (sizin aksinize bunları anlatan birileri olmadı, yıllar sonra öğreniyorsun) imkânlarınız kısıtlanıyor. Hata yapma riskini, başarısız olma riskini azaltmanız gerekiyor, bu da iyi düşünmeniz demek. İyi düşünüp ihtimalleri hesaplarken geç kalıyorsunuz. Çekiniyorsunuz.... Oysa 20'li yaşlarda birkaç kez çuvallayan insanlar toparlayacak, ilerleyecek. Güzel bir geleceğiniz var, çok fazla içeri kaçmadan, başarısız olun. 20-30 bin her zaman ödenir. Deneyip başarısız olursunuz. Fakat deneyim kazanırsınız.


Dikkat etmeniz gereken tek şey; PARA KAZANACAK İŞE YATIRIM YAPIN! Yani "dükkan tutayım, dekor yapayım, masa alayım, bardan alayım, tezgah yaptırayım, kahve makinesi alayım, el ilanı alayım, sosyal medya hesabı açıp reklam basayım, 3 çalışan alayım, kahve çekirdeği alayım" dediğiniz zaman zaten yüz binlerce lira içeridesiniz. Hatta size net rakam vereyim, 600 bin ilâ 1.2 milyon arasında bir değer hesapladım geçen haftalarda. İnternette 50 bine açılır diyen varmış. Gelsin, yarın 60 bin vereceğim; 6 ay süre, 6 aydan sonra kendi kirası ve giderini karşılayan kahve dükkanı açsın bana.. 


Bu tip iş eskide kaldı. Tişört, bardak, ıvır zıvır şeyler var. Bunları herkes yapıyor, dolayısıyla kitleniz olmalı ve farklı şeyler yapmanız gerek. Bunları çözerseniz, yine para kazanmaya başlayacaksınız. Ama denemeniz gerek. Baktınız para tutuyor, 10-15 bin ayırdınız, tuttu, devam edin. Bu iş böyle. Önce yatırım yapayım, 300-500 bin harcayayım; sonra kazanırım derseniz eyvah... Nargile ve kahve işinde inanılmaz para var. Kâr oranları muazzam. Fakat kaç tane sattıktan sonra harcadığınız parayı çıkartacaksınız? Ben bu yolu önermiyorum. Deneyimsiz kişiler için yanlış bir yol bence.


**


Kafanızı toparlayın, yolunuzu çizin, hayatınızı kurun... Yapacak çok işimiz var gençler!


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Erkeğin Öğrenmesi Gereken 100 Yeti - Sorumluluk Almayı Bilin!

Mağduru Oynama! Hayatın Senin Elinde

Testosteronu Öldüren ve Düşüren Şeyler